28 Mart 2024 Perşembe

allah'ın varlığına dair argümanlarım

"Yoksa kendileri hiçbir şey olmadan (yani yaratıcısız) mı yaratıldılar? Yoksa yaratan onlar mıdırlar?"
(Tûr Sûresi/35. Ayet)

allah yoksa bu dağları kim yarattı? dağlar ya samedtir ya muhtaçtır. dağlar muhtaç varlıklar olduğuna göre ya hiçlikten meydana geldiler ya da başka bir varlıktan. hiçten bir şey çıkamayacağına göre dağların sebebi başka bir varlıktır. eğer geldiği varlık da kendisi gibi muhtaç ise kısır döngüye düşmüş oluruz. o halde dağlar ancak samed olan bir varlık sebebiyle vardır. ya bütün varlıklar samedtir. ya bütün varlıklar muhtaçtır. ya da en az 1 tane varlık samedtir diğer tüm varlıklar ona muhtaçtır. beni annem doğurdu, onu da kendi annesi, onu da kendi annesi bu zincirin böyle sonsuzdan beri teselsül ediyor olması imkansızdır. eğer geçmişimizde sonsuz hareketler silsilesi olsaydı bizler asla şimdiye gelemezdik zira sonsuz asla tükenmez. ilk hareket ya vardır ya yoktur. ilk hareket yoksa ikinci hareket de yoktur üçüncü hareket de yoktur şimdiki hareketler de yoktur. halbuki hareketin varlığı açıktır. ilk hareket varsa ikinci, üçüncü... şimdiki hareketler de vardır. bir şeyin tesadüfen oluşması için bile bir harekete ihtiyaç vardır. tesadüfün varlığı hareketin varlığına bağlıdır. teselsül imkansız olduğuna göre ilk harekete sebep olan ve hala hareketi devam ettiren şey nedir? göz, gözlükten daha kompleks olmasına rağmen tabiatta milyonlarca farklı göz müşahade edebiliyoruz ama bir tane bile gözlük müşahade edemiyoruz. eğer tesadüf doğru olsaydı gerçekleşmesi daha kolay olan ihtimalin daha fazla müşahade edilmesi gerekirdi. en olmayacak ihtimalin gerçekleştiği yerde kolay ihtimallerin sayısız defa gözlemlenmesi gerekirdi.


göz, gözlükten daha kompleks olmasına rağmen tabiatta milyonlarca farklı göz müşahade edebiliyoruz ama bir tane bile gözlük müşahade edemiyoruz. 

eğer tesadüf doğru olsaydı gerçekleşmesi daha kolay olan ihtimalin daha fazla müşahade edilmesi gerekirdi.

bir zarın 4 gelme ihtimali 1/6 dır fakat 444.444 defa üst üste 4 gelme ihtimali kıyaslanmayacak kadar daha zordur. ateistler evrenin bu zor ihtimallerden birinin gerçekleşmesiyle bugünkü düzene sahip olduğunu söylüyorlar. en olmayacak ihtimalin gerçekleştiği yerde kolay ihtimallerin sayısız defa gözlemlenmesi gerekirdi.


teselsül (sonsuz zincirleme) ya muhaldir ya değildir. 
teselsül muhaldir.
o halde tanrı vardır.

teselsül nedir? örnek ile açıklıyorum. 
A olayının gerçekleşmesi B olayına bağlıdır. 
B olayının gerçekleşmesi C olayına bağlıdır. 
C olayının gerçekleşmesi D olayına bağlıdır.
...
 bu zincir eğer sonsuz ise asla ve asla A olayı gerçekleşmez. A olayı gerçekleşmişse bu bizlere zincirin SONLU olduğunu kesin olarak gösterir. 

eğer geçmişimizde sonsuz olaylar ve sonsuz zaman olsaydı bizler asla şimdiye gelemezdik. eğer evren ezeli olsaydı eksi sonsuz asla tükenmeyeceği için şimdiye gelinemezdi. bu deliller bize evrenin başlangıcının olduğunu, onu başlatanın zamansız bir akıl olduğunu ispatlamaktadır. zira hiçten bir şey meydana gelmez. varlık ancak başka bir varlıktan meydana gelebilir. geldiğimiz asıl varlık olan tanrı eğer cahil olsaydı evrendeki bilgi hiçten meydana gelmiş olacaktı halbuki hiçten bir şey meydana gelmez. 

hiçten bir şey meydana gelmez. varlık ancak başka bir varlıktan meydana gelebilir. madem varlık vardır o halde var olan şeylerin:

a) hepsi kadimdir (ezelidir)
b) hepsi hadistir (sonradan ortaya çıkmıştır)
c) en az 1 tanesi kadim, geri kalanı hadistir.

a ve b yanlış olduğuna göre zorunlu olarak c şıkkı doğrudur.

soru: madem en az 1 tane varlığın kadim olması zorunluluktur o halde kadim olan varlığı nasıl bileceğiz? ya bir put kadimse? ya bir silgi kadimse? ya bir bebek kadimse? kadim olan şey neden akıl olsun ki? 

cevap: ölçümüz samediyettir. samed yani hiçbir şeye ihtiyacı olmayan şey. mesela bir bebek, kadim varlık olabilir mi? hayır zira bebekler samed değildir. bebeklerin varlığı cinsel ilişkiye bağlıdır. bebekler sürekli beslenmek ve korunmak zorundadır. dolayısıyla muhtaç varlıklardır. samediyet kavramının zıttı muhtaçlıktır. bir şey muhtaç ise mahluktur. bir şey samed ise tanrıdır. 

put, silgi, bebek ve benzeri akla gelen her şey muhtaç varlıklardır. samed olamazlar bundan dolayı onları ilah kabul etmek gerçek tanrıya çok büyük haksızlık ve yalan ve iftira olur ki bu suçun adı şirktir ve cezası ebedi cehennemdir. 

kainatta samed olan tek şey akıldır. her şey akla muhtaçtır fakat akıl hiçbir şeye muhtaç değildir. 

bilinç, varlık ve düzenin hakikati

evrenin düzeni ve varlıkların sürekliliği, sıklıkla göz ardı ettiğimiz derin bir hakikati barındırır. sürekli gerçekleşen mucizeler, alışkanlıklarımız yüzünden sıradanmış gibi görünse de aslında bilinçli bir kudretin eseridir. bu yazıda, varlık, bilinç ve düzen arasındaki ilişkiye dair bazı metafor ve çıkarımları ele alacağız.

bebek ve f-35 metaforu

bir bebek, bir atomdan çok daha karmaşıktır. hücreler, dna, organeller, moleküller ve atomların organize bir şekilde bir araya geldiği muazzam bir varlıktır. buna rağmen şu soruları soralım:

bir bebek, f-35 savaş uçağı yapabilir mi? hayır.

iki bebek yapabilir mi? hayır.

üç bebek yapabilir mi? hayır.


sonuç: bebeklerin sayısını artırmanın f-35 gibi bir düzenin ortaya çıkması üzerinde hiçbir etkisi yoktur.

şimdi zamanı göz önüne alalım:

bir bebek, f-35’i bir saniyede yapabilir mi? hayır.

iki saniyede yapabilir mi? hayır.

üç saniyede? yine hayır.


bu da gösteriyor ki zamanı artırmak da hiçbir şeyi değiştirmez. buradan çıkan sonuç açıktır: bir bebek gibi son derece karmaşık bir varlık bile böyle bir düzen meydana getiremiyorsa, atom gibi basit bir varlığın evren gibi mükemmel bir düzeni oluşturması mümkün değildir. bebekte ilim, irade, kudret ve hayat sıfatları bulunur ancak bunlar sınırlıdır. atomda ise bu sıfatlar tamamen yoktur. evrendeki düzeni açıklamak için sonsuz ilim, irade, kudret ve hayat sahibi bir bilinç gereklidir.

her an gözümüzün önünde gerçekleşen mucizeler

bir damla suyun 3 saniyede 30 yaşında bir kadına dönüştüğünü düşünün. bunu gördüğünüzde, bu olaya hayran kalır ve "bu bir mucize" dersiniz. fakat aynı dönüşüm 30 yıla yayıldığında, artık ona hayret etmeyiz ve bunun "doğal bir süreç" olduğunu düşünürüz.

oysa 3 saniyede gerçekleşmesi mucize ise, 30 yılda gerçekleşmesi de mucizedir. süre, olayın mucize olma niteliğini değiştirmez. ancak sürekli tekrarlanan düzen, akıl gözümüzü kör eder. alışkanlıklarımız, gördüğümüz düzeni sorgulamamızı engeller. oysa bir damla suyun hücrelere, dokulara, organlara ve nihayet bilinç sahibi bir insana dönüşmesi, zamanın uzunluğundan bağımsız olarak açık bir mucizedir.

bilinç ve varlık arasındaki ilişki

bilinç, maddenin temelindedir. bunu her an zihnimizde tecrübe edebiliriz. "kırmızı bir elma hayal edin" dediğimde, zihninizde bir mekan ve bir varlık oluşur. bir saniye önce var olmayan elma, şimdi zihninizde var olmuştur. onu düşünmeyi bıraktığınız anda ise yok olur.

peki, o elma nereden geldi? bilincinizden. onu sizin bilinciniz yoktan var etti. aynı şekilde, tahtaya bir üçgen çizdiğinizde, bunu ancak bilincinizin sahip olduğu ilim, irade, kudret ve hayat sıfatları sayesinde yapabilirsiniz. bilgi olmadan üçgeni çizemeyeceğiniz gibi, iradeniz olmadan çizmek istemez, kudretiniz olmadan gerçekleştiremezsiniz. hayatınız olmadan ise zaten yaşayamazsınız.

cisimlerin muhtaçlığı ve samediyet

evrendeki tüm cisimlerin varlıklarını sürdürebilmek için sürekli bir güce ihtiyaç duyduğunu görebiliriz. bu ister bir taş, ister bir ağaç, ister bir yıldız olsun, fark etmez. hiçbir şey, kendi başına varlığını sürdüremez. eğer cisimleri ayakta tutan bir güç olmasaydı, hiçbir şey var olamazdı.

bu gerçek, bizi allah’ın "samed" sıfatına götürür. ihlas suresi’nde şöyle buyrulur: "de ki: allah samed’dir." samed, hiçbir şeye muhtaç olmayan, ancak her şeyin kendisine muhtaç olduğu varlıktır. evrenin düzeni, varlıkların sürekliliği ve her şeyin dayandığı temel, allah’ın sonsuz kudretidir.


25 Mart 2024 Pazartesi

araf 28.ayeti eşariliğe karşı bir delil midir? ilahi buyruk teorisi

"Onlar fuhşiyat yaptıkları zaman “Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Allah fuhşiyatı emretmez. Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”"
(A’râf Sûresi/28. Ayet)

eşari bakış açısına göre bir şeyin iyi mi kötü mü olduğu haber yoluyla bilinir. mesela ağaçtan meyve yemek nötr bir fiildir. allah eğer meyve yemeyi yasaklasaydı hz adem kıssasındaki gibi meyve yiyen kişi zalim olacaktı. nitekim allah, hz adem'e sakın ağaca yaklaşma diyerek haber vermiştir aksi takdirde ağaçtan yemenin iyi mi kötü mü olduğunu adem düşünerek bulmasının bir yolu yoktu. meyve yemek ne iyidir ne kötüdür. tanrının iradesi burada belirleyici mevkidedir. buna literatürde ilahi buyruk teorisi denmektedir. 

araf suresi 28 ayete baktığımız zaman kötü bir geleneği devam ettiren insanların bu yaptığı fiili allah emrettiği için yaptıklarını söylediklerini görüyoruz. fahrettin razi tefsirine baktım ancak tatmin edici bir cevap göremedim. benim şahsi cevabım aşağıdaki gibidir:

allah emretmez cümlesi geniş zamanlıdır. 
a) allah geçmişte fuhşiyatı emretmedi.
b) allah şu an fuhşiyatı emretmiyor.
c) allah gelecekte de fuhşiyatı emretmeyecek.

ayette eşarilerin ilahi buyruk teorisine karşı bir delil yoktur. allah böyle bir şey emretmemiş/ emretmiyor/ emretmeyecek anlamındadır. 



22 Mart 2024 Cuma

ve allah acıyı yarattı

malatya'da kaldığım zamanlarda yurttan okula yürüyerek gidiyordum. yol yaklaşık 1 saat sürüyodu. o zaman düşünecek bol vaktim vardı. hayatı sorgularken aniden aklıma gelmişti. yahu bu dünya bildiğin cennet ile cehennemin karışımı bir yer.

yürürken duraksadım, evet harbiden lan baksana şu yaşadıklarına ve tabiata. nereye yüzümü dönsem bir acılar kümesi, diken gülle iç içe, ateş parlaklık ile iç içe, acaba bu şeylerin tamamen ayrıştığı bir yer nasıl olurdu?

mesela ateşin sadece parlaklığı var, elinle tutup oynuyosun yakmıyor ne hoş olurdu veya tam tersi karanlık nursuz bir ateş ama feci şekilde can acıtıyor. bunlar gayet mümkün.

bize acı verene düşman oluyoruz, haz verene dost oluyoruz. tabiatımız icabı böyleyiz kardeşim. acıyı veren allah dahi olsa ona düşman kesiliyoruz elimizde değil. insanoğlu aptal bir varlık olduğu için allah da bunu bildiği için bu ilişkiyi örtmek için sebepler icat etmiştir.

çocukken yerdeki oyuncağa falan takılıp düştüğümüzde annemiz gelip o nesneyi döverdi böylece içimiz rahatlardı. bakıyorum değişen hiçbir şey yok. acının esas kaynağını ve müsade edeni unutuyoruz.

adamın biri gelip senin sevdiğini öldürüyor sen kalkıp o adama sövüyorsun halbuki buradaki "suçlu" allah aslında. o şerefsizi yaratmasa bu acı yaşanmayacaktı.

insan bunu farkedince ister istemez allah'ın iyiliğini sorguluyor. melekler bile sorgulamış bu durumu çünkü acı öyle bir şey ki melek dahi olsan kimyanı bozuyor. teorik olarak ne kadar bilirsen bil o acıya maruz kaldın mı dilin sussa kalbin susmayıp isyan ediyor içten içe.

sonra durup düşünüyosun daha doğrusu düşünmek zorunda kalıyosun çünkü aksi takdirde daha korkunç bir acı çekiyosun. bir sebep bulmasan çıldırıyosun. korkunç bir anlam arayışımız var, ekmek ve sudan bile büyük bi ihtiyaç.

bu mesele ancak bilgi ile çözülür, başka yolu yok aksi takdirde allah'a düşmanlık kaçınılmazdır. senin benim aklıma gelen şey allah'ın aklına gelmemesi hiç mümkün müdür? asla

çünkü parça bütünden büyük olamaz. bendeki azıcık olan bilgiyle bile bunu sorguluyorsam elbet geldiğimiz asıl varlık olan tanrıda bunun çok daha fazlası vardır. yaratan bilmez olur mu? elbet bilir.
o zaman shut up diyor mantığım bana. isyan etmeyi kesiyorum.

allah bana ya haz verecektir ya acı veya her ikisini karmaşık şekilde verecektir. 

bana haz verene iyi derim. acı verene kötü derim çünkü böyle tasarlandım. tanrı, acıyı istenmeyen hazzı istenen olarak tasarlamış. acı vereni tabiatımız sevmiyor, istemiyor, nefret ediyor.

tanrı bizimle oyun oynamak, zulmetmek istiyor olabilir fakat böyle inanırsam ben mahvolurum. biz aciz kullar olarak akıl ve ruh sağlığımiz için sahip olmamız gereken en iyi inanç şekli VARDIR RABBİMİN BİR BİLDİĞİ, FİLMIN SONUNDA HAZ VERECEKTİR, diyerek sabredip ödül ummaktır.

çekilen acı yüzünden öyle yaralar açılıyor ki bunları ondan başka kimse telafi edemez. acı çeken bir kalbin, allah'a karşı dargınlığının muhabbete dönmesi bence ayın ikiye ayrılmasından daha büyük ve zor bir olaydır. esas mucize budur.

mazoşistleri örnek vermeyin. onlar acıdan haz aldığı için acıyı istiyorlar. her mazoşistin tahammül edebileceği bir eşik vardır. allah'ın azabı çok şiddetlidir.

eğer allah acı veremeseydi kimse ondan korkamazdı. tanrıyı tanrı yapan şey acı ve haz verebilmesidir. bu iki şeyi tasarlayabilmesi beni hayrete düşürüyor.

"yahu nereden aklına geldi nasıl tasarladın helal olsun sen nasıl bişeysin öyle" diyesim geliyor içimden.