22 Mart 2021 Pazartesi

bakıllani'nin hristiyanlarla münazarası

eşari alimlerinden kadı bakillani bizansa elçi olarak gönderildiğinde kendisine imparator 2.basieios üç soru soruyor.

1-) hz aişe hakkında kulağımıza kötü şeyler geliyor onun temiz biri olduğunu ispatla.

cevap: ben bir kadıyım. iddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir. eğer o zina etmişse hani deliliniz? ikinci bir husus ise şudur: hz meryem hz isayı doğurduğunda yahudiler onun zina ettiğini söylemişlerdi. hz aişe evlidir fakat çocuğu yoktur hz meryem ise bekardır fakat çocuğu vardır. öyleyse hangisinin zina yaptığı zannı daha fazladır? biz ikisini de reddediyoruz. allah o iki kadını da kitabında temize çıkarmıştır.

2-) siz ırkçısınız. ehli kitap kadınlarla evlenmek müslümanlara helal ama hristiyan erkeklerin müslüman kadınlarınızla evlenmesi haram.

cevap: yahudi kadınlarla hz musayı kabul ettikleri için evleniyoruz, hristiyan kadınlarla hz isayı kabul ettikleri için evleniyoruz eğer siz de hz muhammedi kabul ederseniz tabiki bizim kadınlarımızla evlenebilirsiniz.

3-) hz isa neden allahın oğlu değildir?

cevap: kendi din adamlarınıza bile çocuk isnat etmiyorsunuz onların evlenmesini kötü bir şey kabul ediyorsunuz yani kula yakıştıramadığınız şeyi allaha yakıştırıyorsunuz ayrıca eğer isa allah ise başına gelecekleri bilmelidir zira eğer bilmiyorsa cahildir. eğer çarmıha gerileceğini bildiği halde tedbir almıyorsa o halde yine cahilce davranmıştır. her iki ihtimalde de tanrı olamaz.

bu sorular ve cevaplar uzun uzun devam etmiştir en sonunda ise hristiyan din adamları bakıllani'den etkilenmiş ve onunla daha fazla konuşmanın topluma zarar vereceğini söyleyip ülkesine geri göndermişlerdir.


21 Mart 2021 Pazar

imrul kays'ın ay yarıldı şiirini kuran kopyaladı yalanı

imrul kaysın şiirleri günümüze tamamen ulaşmamıştır ayrıca onun şiirlerinde böyle bir ifade YOKTUR. 

hadi diyelim ki şair böyle bir ifade kullanmış olsun. bunda nasıl bir problem var? arapça kitapta arapça deyimlerin kullanılması kadar doğal bir şey yoktur. 

+ evrenin tesadüfen oluştuğuna inanıyorsunuz ama bu şiirdeki ifadenin tesadüfen kuranda da yer almasına inanmıyorsunuz mutlaka kuran imrul kaysı kopyalamıştır değil mi? aynen hıhı...

++ eğer imrul kaysın gerçekten böyle bir şiiri olsaydı bu çok büyük bir mesele olurdu ve bu bize mutlaka ulaşırdı. kırtas hadisesi gibi basit bir meseleden dolayı nice kavgalar yaşanmış ama ne hikmetse bu kadar önemli bir konu hakkında bilgi yok. hıhı tmm.

cahiliye şiirlerini islam alimleri aktarmıştır. bunu yapmalarındaki maksat ise kuranı daha iyi anlamaktır zira bu şiirler arapçanın en saf halidir. eğer böyle bir mesele olsaydı kesinlikle alimler tarafından tartışılırdı.

avrupa medeniyeti'nin şanlı tarihi özet

Kudüs Kralı Godefroy de Bouillon'un, Papa'ya gönderdiği mektup:

«Eğer Kudüs 'te bulunan düşmanlara ne yapıldığını bilmek isterseniz, malúmunuz olsun ki, Mâbed-i Süleyman dehlizinde ve Temple (Mescid-i Aksa) 'da bizimkiler Arabların kanları içinde atla geziyorlardı ve kan bineklerin diz kapaklarına kadar çıkmış bulunuyordu." 

 (L'abbe Migne Patro-logixe, CLX III s. 450)

"Ömer'in Kudüs'ü fethettiği tarihten takriben dört yüz yıl sonra Haçlılar, mukaddes şehri Müslümanlar'ın boyunduruğundan kurtardılar. Şehri muhasara edenler, şehir yağma edilirken ilk mutasarrifin, yani bir mala ilkin el koyanın tasarrufuna riayet etmeyi aralarında kararlaştırmışlardı ve büyük câmi soyulup elde edilen ganimetler, yetmiş kandil ve birçok altın ve gümüş kâse ve emsali zuruf "Sicilyalı Prens” Tancrede'in faaliyetini mükafatlandırmağa vâsıta oldu ve semâhatini şaşaalandırdı. Allâh'ın kulları, O'na bir kanlı kurban teslim ettiler; fakat o bunu kabul etmedi. İtaat ve inkıyad bunlara silâhlarını terk ettirmedi, ahâlinin cümlesi, kadın-erkek ve yaş itibâriyle ayırt edilmeksizin öldürüldü. Teskin olunmaz bir adâvetle kaynaşıp fışkıran gayzları, üç gün kanlar içinde yüzdü; cesedlerin kokuşması vebâ hastalığına sebep oldu. Yetmiş bin müslümanı boğazladıktan ve yahudileri havralarında yaktıktan sonra, yine ellerinde haset sevkiyle yahud kitalin îras ettiği yorgunluk sebebiyle öldürülmemiş bir hayli esir kaldı.” (Edward Gibbon, II, 670)

"Bir gün adanın Hıristiyan válisi, altmış süvari ve üçyüz piyadeyle (aslında sadece bu kadar süvari bile hem bu adayı, hem de bütün kıtayı harabeye çevirmeye yeterdi) sarayın yakınına geldi. Üçyüz kadar yerli soyluyu yanına çağırdı ve kendilerine herhangi bir zarar vermeyeceğine söz vererek samandan yapılmış çok büyük bir yerli evine soktu. Sonra da evin kapısını kapatıp ateşe verdi. Evin içindeki soyluları diri diri yaktı. Alevlerden kurtulanları kılıç ve bıçak darbeleriyle öldürttü. Bu arada soylu olmayan sayısız yerliyi de kılıçtan geçirtti. Kraliçe Anacaona 'ya ise ayrıcalık tanıyarak kendisini asmasına izin verdi.

Bu vâlinin askerleri bir ara yerde oturan çocuklara saldırıp bacaklarıni kesmeye başladılar. Birkaç İspanyol, ya hakikaten acıdıkları için ya da açgözlülüklerinden köle olarak kullanmak amacıyla bu çocuklardan bazilarını yakalayıp atının terkisine attı. Ancak başka Hıristiyanlar arkadan yaklaşıp bu çocukları mızrak darbeleriyle öldürdüler. Bu Hıristiyan váli, bu insafsız katliâmdan sağ kurtulup 8 mil kadar uzaktaki adaya kaçan soylu yerlileri hayat boyu köleliğe mahkûm etti."

 (Bartolomo de Las Casas, Yerlilerin Gözyaşları)

Bir zaman İngiliz devleti İstanbul Boğazının toplarını tahrip ve İstanbul’u istilâ ettiği hengâmda, o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesinin başpapazı tarafından Meşihat-ı İslâmiye’den dîni altı sual soruldu. Ben de o zaman Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiyenin azası idim. Bana dediler: “Bir cevap ver. Onlar, altı suallerine altı yüz kelime ile cevap istiyorlar.” 

Ben dedim: “Altı yüz kelime ile değil, altı kelime ile değil, hatta bir kelime ile değil, belki bir tükrük ile cevap veriyorum. Çünkü, o devlet, işte görüyorsunuz, ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı, mağrurane, üstümüzde sual sormasına karşı yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!..” demiştim. 

15 Mart 2021 Pazartesi

hz ömer'in ümmü gülsüm ile evlenmesi

masal: "hz ömer, hz ali'nin kızını istedi ama hz ali kızının yaşı küçük diye reddetti sonra bir şekilde kabul etti. kızı ümmü gülsümü hz ömer'in yanına gönderdi. hz ömer kızın ayıp yerlerine baktı ve geri gönderdi. sonra da birbirlerine uçan tekme atıp evlendiler."

sıfır ayküye sahip sorularla islamiyet adminleri malesef yukarıdaki masalı onaylamışlar ve yine kafirlere karşı gol yemişiz. tabi bilaalde gibi cahillerin müdahale ettiği siteden anca bu beklenirdi.

kaynak olarak gösterdikleri eserlerin biri 1600lü yıllara ait, diğeri ise 1200lü yıllara ait. konuyla alakalı en eski kaynak ise ibni sad'ın tabakatı.

hicri 150-200 yılları arasında yaşamış olan ibni sad bu olayı gayet güzel şekilde açıklıyor. bu mesele tamamen şia uydurmasıdır. akıl ve mantıktan istifa etmiş bazı sunni cahillerin bu palavrayı devam ettirmesine hayret ediyorum. aptal bunlar.

“Hz. Ömer, Hz. Aliye geldi ve Ey Ali ben kızın olan Ümmü Külsûm’e talibim, 
onu benimle evlendirmeni istiyorum” dedi. Hz. Ali, “Ey Mü’münlerin Emiri ben  
kızlarımı kardeşim Cafer’in yetim çocukları ile evlendirmeyi düşünüyorum” dedi. Hz. 
Ömer, “Ey Ali onu benimle evlendir. Allaha yemin ederim yeryüzünde benim kadar onu  
mutlu edecek ve gözetip kollayacak kimse yoktur” dedi. Hz. Ali, “Ey Mü’milerin Emiri  
öyle ise ben onu sana bir bahane ile göndereceğim, şayet beğenip kabul edersen onu  
sana nikâhlarım” dedi. Eve gelen Hz. Ali kızının eline bir kumaş vererek ona  
“Mü’minlerin Emiri’ne git ve babam bu kumaşı sana gönderdi” dedi.

Ümmü Külsûm kumaşı alıp Hz. Ömer’in yanına geldi. Ümmü Külsûm’ü gören Hz. Ömer, O na “git babana kabul ettiğimi söyle” dedi. Eve geldiğinde her şeyden habersiz olan Ümmü Külsûm’e, babası Hz. Ali, halifenin ne dediğini sorunca Ümmü Külsûm: “Selam söyledi ve babana kabul ettiğimi söyle” dedi. Hz. Ali, kızına “Ey kızım bundan sonra Mü’minlerin Emir’inin hanımısın” dedi ve onu Hz. Ömer ile evlendirdi. Mescid-i Nebevî’nin minber ile kabri şerif’in arasında bulunan yerde toplanmış  
sahabilerin yanına çıkan Hz. Ömer onlara, “Beni evliliğimden dolayı tebrik edin” dedi. Onlar, “Kiminle ey Mü’minlerin Emiri” dediler. Hz. Ömer, “Ali b. Ebî Talib’in kızı  Ümmü Külsûm’le” dedi. Mescid-i Nebevî’de sahabeye bu evlenme olayını anlatan Hz. Ömer devamında şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a.v.) ‘in şöyle dediğini işittim: “Kıyamet gününde benim nesebim ve bağım dışında bütün bağlar ve nesepler kopartılır.’’ Ben Rasûlullah (s.a.v.) ile arkadaşlık ettim, istedim ki onula bu evlilik vasıtası ile akrabalık bağımı da kurayım.’’ Ümmü Külsûm ile küçük yaşta evlenen Hz. Ömer, ona evlilik mehri olarak kırk bin dirhem verdi." (ibni sad, tabakat, 10.cilt, sf430 )

4 Mart 2021 Perşembe

saffat 125 yaratıcıların en güzeli ne demektir?

soru: "müminun 14 ve saffat 125'te ahsenul halikin yani yaratanların en güzeli ifadesi var. bunu nasıl anlamalıyız? tanıdıklarımdan biri dinden çıktı ileri sürdüğü nedenlerden biri de bu. ne demeliyim o inkarcıya biliyorsan cevaplaman çok iyi olur abi belki müslüman olur arkadaşım senin vesilenle açıkladım bazı şeyleri ona."

cevap: insan görür allah da görür. insan işitir allah da işitir. insan konuşur allah da konuşur. insan irade eder allah da irade eder. insanda bilgi vardır allah'ta da bilgi vardır. 

bazı sıfatlar hem bizde vardır hem de allah'ta vardır. allah, kendindeki bu sıfatları bizlere de bahşetmiştir. onun ilmi, görmesi, işitmesi, bilgisi elbette bizimkilerden nitelik ve nicelik olarak üstündür fakat o sıfatlar az dahi olsa bizlerde vardır, yok dersek yalan olur.

allah tüm alemi ve içindeki canlıları tasarlamış, düzenlemiş, kurgulamıştır. insan da hayal gücüyle bir takım canlılar tasarlayabilir fakat hiçbir zaman allah gibi mükemmel tasarlayamayacaktır, tasarladığı şeyleri varlık sahasına da çıkarmaya gücü yetmeyecektir. 

3 Mart 2021 Çarşamba

zuhruf 45 ayetinin açıklaması rahmandan başka ilahlar yaratmadık

soru: Selamun Aleykum abi bir sorum olcakti da Zuhruf 45 de 

"Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor: Biz Rahman'dan başka ibadet olunacak ilahlar yapmış mıyız?" 

Diye geciyor bu ve bunun gibi bazi tefsirlerde bazi atristlerde bu Ayette haşa Allah ın yaratildiğini soyluyor diyorlar Ayetin orjinalinde arapcasinda da mi yarattik kelimesi geciyor mu yoksa bu ve bunun gibi mealler yanliş mi çevirilmiş bu konuda yardim ederseniz sevinirim şimdiden Allah Razı olsun ☺️

cevap:  kılmak demektirجعل

mesela "seni şövalye kılıyorum." demek sen yoktun seni var ettim anlamında değildir. o şeyin vasfını değiştirir sadece.
 و جعلنا للمتقين اماما
"bizleri muttakilere imam kıl" ayeti de tıpkı şövalye örneğine benzer. allahım bizleri yoktan yarat gibi bişey değildir. biz zaten varız sadece bize bir özellik kazandır anlamındadır. başka bir ayet de "yeryüzünü döşek kılmadık mı?" ayetidir. yeryüzünü yaratmak ayrıdır onun döşek vasfını kazanması ayrıdır. çünkü yer ilk yaratıldığında üzerinde yaşanılacak bir yer değildi bu özellik ona sonradan verildi. 

allah da öyledir. allah zaten var fakat kendisine ibadet edilmesi sonradan var edilmiş bir özelliktir. eğer allah bizden kendisine ibadet etmesini istemeseydi biz ona ibadet etmezdik. hakeza allah hiçbir peygambere gidin puta tapın diye emretmemiştir. ayet bu anlamdadır. 

1 Mart 2021 Pazartesi

hz ibrahime gelen misafirler kıssasında çelişki iddiasına cevap

kafir Kişi burada Hz Muhammed' in aradan zaman geçince kıssaları unuttuğunu ve karıştırdığını iddia ediyor. Hicr ve zariyat aynı bağlamda iken Hud süresinde Hz Muhammed olay örgüsünü karıştırıyor diye bunu temellendiriyor. Bu sürelerin nüzul sırası şu şekilde  Hicr 54 ,Zariyat 67,Hud suresi 52. sure. Hicr ile Zariyat suresi arasında  15 sure varken Hz Muhammed aynı olay örgüsünde kıssaları anlatırken Hicr ve Hûd suresi arasında 2 sure olmasına rağmen bu olay örgüsünü unutması mantıklı mıdır?

+ 23 yıl boyunca hata yaptığını ne kendisi ne de başkaları farketmemiş mi? ortada hata falan yoktur. 


"Andolsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip "Selâm sana!" dediler. O, "Size de selâm" dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi."
(Hûd Sûresi/69. Ayet)

"Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki: "Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.""
(Hûd Sûresi/70. Ayet)

"İbrahim’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakûb’u."
(Hûd Sûresi/71. Ayet)

"Karısı, "Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu çok şaşılacak bir şey!" dedi."
(Hûd Sûresi/72. Ayet)

"Melekler, "Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O övülmeye layıktır, şanı yücedir." dediler."
(Hûd Sûresi/73. Ayet)

"İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı."
(Hûd Sûresi/74. Ayet)

"Çünkü İbrahim çok içli ve Allah’a yönelen bir kimseydi."
(Hûd Sûresi/75. Ayet)

"Elçilerimiz, "Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir" dediler."
(Hûd Sûresi/76. Ayet)





"(Ey Muhammed!) İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi?"
(Zâriyât Sûresi/24. Ayet)

"Hani onlar, İbrahim’in yanına varmışlar ve "Selâm olsun sana!" demişlerdi. O da "Size de selâm olsun." demiş,  "Bunlar tanınmamış (yabancı) kimseler" (diye düşünmüştü)."
(Zâriyât Sûresi/25. Ayet)

"Hissettirmeden ailesinin yanına gidip, (pişirilmiş) semiz bir buzağı getirdi."
(Zâriyât Sûresi/26. Ayet)

"Onu önlerine koydu. "Yemez misiniz?" dedi."
(Zâriyât Sûresi/27. Ayet)

"(Yemediklerini görünce) onlardan İbrahim’in içine bir korku düştü. Onlar, "korkma" dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler."
(Zâriyât Sûresi/28. Ayet)

"Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak yönelip elini yüzüne vurdu. "Ben kısır bir kocakarıyım (nasıl çocuğum olabilir?)" dedi."
(Zâriyât Sûresi/29. Ayet)

"Onlar dediler ki: "Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.""
(Zâriyât Sûresi/30. Ayet)

"İbrahim onlara: "O halde asıl işiniz nedir ey elçiler?" dedi."
(Zâriyât Sûresi/31. Ayet)

"Onlar şöyle dediler: "Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.""
(Zâriyât Sûresi/32-33-34. Ayet)

"Orada (Lût’un yöresinde) bulunan mü’minleri çıkardık."
(Zâriyât Sûresi/35. Ayet)

"Zâten orada bir ev halkından başka müslüman bulamadık."
(Zâriyât Sûresi/36. Ayet)

"Orada, elem dolu azapdan korkacaklar için bir ibret bıraktık."
(Zâriyât Sûresi/37. Ayet)





"Onlara İbrahim’in misafirlerinden de haber ver."
(Hicr Sûresi/51. Ayet)

"Hani misafirler İbrahim’in yanına girmiş ve "Selam" demişlerdi. O da, "Gerçekten biz sizden korkuyoruz" demişti."
(Hicr Sûresi/52. Ayet)

"Onlar, "Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler."
(Hicr Sûresi/53. Ayet)

"İbrahim, "Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?" dedi."
(Hicr Sûresi/54. Ayet)

""Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma" dediler."
(Hicr Sûresi/55. Ayet)

"Dedi ki: "Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?""
(Hicr Sûresi/56. Ayet)

"İbrahim, "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi."
(Hicr Sûresi/57. Ayet)

"Şöyle dediler: "Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik."
(Hicr Sûresi/58. Ayet)

"Lût’un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût’un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.""
(Hicr Sûresi/59-60. Ayet)



OLAY ÖRGÜSÜ

1-) hz ibrahime bazı melekler insan kılığında geliyor. 

2-) hz ibrahim bunları tanımıyor fakat misafir perver olduğu için hemen yemek getirip ikram ediyor.

3-) adamlar yemek yemeyince içine bir korku düşüyor çünkü melek olduklarını anlıyor. çünkü uzun yoldan gelip yemek yemeyen insan yoktur. ayrıca peygamberler neyin ne olduğunu gayet iyi bilir. melekler yemek yemezler.

4-) bu kadar melek boş bir iş için gelmez. hz ibrahimin asıl korkusu budur yoksa ateşe atılırken korkmayan hz ibrahim, oğlunu keserken korkmayan hz ibrahim melekten mi korkacak? bilakis onların azap meleği olduğunu anlıyor ve boş bir iş için gelmediklerini düşünüyor zira ayetlerin devamında ibrahimin çok yumuşak kalpli olduğundan bahsedilir. 

5-) melekler ona korkmaması gerektiğini söylüyor ve art arda iki haber veriyorlar a) biz lut kavmi için gönderildik b) senin çocuğun olacak [hz ibrahim  ya rabbi neslimden peygamberler gelsin diye sürekli dua eden biri] yani duan kabul oldu diyip onu sakinleştirmeye çalışıyorlar. 

6-) hz ibrahim ve karısı hem seviniyor hem şaşırıyor. bu karışık hissiyat anında meleklerle konuşmaları var ayrıca bu şaşkınlık hali bitince hz ibrahimin aklına yine korkusu geliyor ve onları sorgulamaya başlıyor. meleklerle tartışmaya giriyor. niye geldiniz diyor

7-) ma hatbukum ifadesinin benzerini hz musa çoban kızlar için kullanıyor. kızların ne iş yaptığını gördüğü halde niçin bunu yaptıklarını sorgulamak için bu ifadeyi kullanıyor yoksa cehaletten değil. ma hatbukum türkçedeki "derdiniz nedir gardaş?" gibi amacı sorgulayan soru cümlelerine benzer.

8-) zaten ayetlerin devamından hz ibrahimin karşı çıkmasının sebepleri anlaşılıyor. muhtemelen "niye helak ediyorsunuz?" gibi bir soru üzerine melekler ona cevap verirken lut kavminin suçlu olduğunu yani masum olmadığını, yine muhtemelen hz ibrahimin sorduğu "peki ya luta ne olacak?" sorusuna mukabil orada sadece tek bir hanenin müslüman olduğunu gerisine azabın kesinlikle hak olduğunu söylüyorlar. bu tek evden kasıt ta hz luttur. 


ayetlerde üç farklı olay değil tek olay anlatılmaktadır sadece bir surede daha fazla detay verilmişken diğer surede detaylar atlanmıştır. bu çelişki değildir. çelişki odur ki bir surede melekler hz lutun helak edileceğini söyleselerdi diğerinde helak edilmeyecek deselerdi işte bu çelişki olurdu. 


mesela hud suresinde diyoki hz ibrahim yemek getirdi onların yemek yemediğini görünce içine korku düştü.

zariyat suresinde ise yemek yemediklerini görünce içine korku düştü gibi bir ifade kullanmıyor. hz ibrahim yemek getirdi sonra da korktuğunu söylüyor. aradaki "yemediklerini görünce" ifadesi atlanmıştır bu ise çelişki değildir. detay vermemektir. 

kafirlerin çelişki var dediği diğer meseleler de buna kıyas edilsin. bir tane örnek de surenin sonundan vereyim ki tek örnekle kaçıyor demesinler. 

hud suresi helakla alakalı en detaysız anlatımı verir: hz ibrahim lut kavmi için bizimle tartıştı çünkü o yumuşak kalpliydi. lut kavmine azap mutlaka gelecek bizimle tartışma. 

zariyat suresinde biraz daha detay verilir: hz ibrahimin tartışmayı başlatan cümlesinden bile bahsedilir. gelecek azabın ne olduğu detaylı olarak anlatılır. suçlu bir kavimden sadece tek bir evin helaktan istisna edildiği belirtilir.

hicr suresinde helakın nasıl olacağıyla alakalı detay yoktur fakat kurtulan ev halkının kim olduğuyla alakalı daha fazla detay verilir, o ev halkının karısı hariç lut as olduğu çok detaylıca anlatılır. 

özet: a suresinde x konusu hakkında detay verilmişken y konusu hakkında az detay verilmiştir. b suresinde ise bu durum tam tersidir. bu defa detay verilmeyen konu daha fazla açıklanır daha önce detaylıca bahsedilen konu üstü kapalı anlatılır. burda çelişkiyi geçtim bilakis mükemmel bir anlatım vardır. eğer kuranda aynı olay 3 defa tamamen aynı anlatılsaydı bu defa israfa bak diyebilirlerdi her halükarda itiraz ederdiler kafirler çünkü. 

not: meleklerle hz ibrahim arapça konuşmamıştır. allah aradaki diyalogu arapçaya tercüme ederek anlatır. bir cümleyi başka bir dile farklı şekillerde tercüme edebilirsiniz. mana aynı kalır lafızlar değişir. 

28 Şubat 2021 Pazar

kuran apaçık bir kitaptır sözü ne demektir

matematik apaçık bir ilimdir ancak onun apaçık olması herkesin anlayacağı manasına gelmez. 

bir kitap istediği kadar net olsun yine de onu anlamayacak yeryüzünde 1 kişi bile varsa "hani apaçıktı ehehe" diye itiraz edilmesi saçma olur. peki diyelim ki bu sayı 2 oldu? veya 3 kişi anlamadı? 4-5-6-7-8??? hangi sayıdan sonra o kitaba apaçık değil diyebiliriz? 

diyelim ki dünyada 100 kişi yaşıyor. bunların elli tanesi x kitabına apaçık diyor diğer yarısı ise bunu reddediyor. buna kim karar verecek? iddiamızın gerçekleşmesi için karşı taraftan 5 kişinin trafik kazasında ölüp sayılarının azalmasını mı bekleyeceğiz? demek ki bu işi sayıyla hesap etmek aptalca olur. nitekim matematiği yeryüzünde çok az kimse anlar fakat matematik en net bilimdir.

öyleyse bir şeyin apaçık olduğunu kelle sayısıyla ölçemeyiz. peki kuranın apaçık olması ne demektir? 

1-) allah katından gelmesi cihetiyle apaçıktır.

2-) anlaşılabilir olması yönüyle apaçıktır.

ilk maddeyi geçiyorum burası bizim konumuz. ikinci maddenin ise cevabı şudur:

**allah, sıfır yaşındaki bir çocuğun anlayacağı tarzda açıkça der ki bu kitabın bazı ayetleri muhkemdir bazı ayetleri ise müteşabihtir.** 

yani kuran açıkça der ki benim bir kısım ayetlerim kapalıdır, herkes anlamaz sadece ilim sahipleri bilir. 

bu tıpkı bir matematik kitabında "bazı sayfaları hepiniz anlarsınız zira 2+2=4'ü anlanayacak bir şey yoktur fakat parabol eğrilerini sadece ilimde derinleşmiş kişiler anlar, onlara açıktır." sözü gibidir...

+hakeza allah kuranda açıkça der ki "bazı insanların ayetleri anlamaması için kulaklarına ağırlık takarız. bazı örnekler vererek kalbi eğri olanları saptırırız." yani kuranda bir aptal eleme sisteminin mevcut olduğunu söylüyor. 

ör: ahzab37'ye ben bakınca mucize görüyorum yakup deniz bakınca çelişki görüyor. jan jak russonun dediği gibi "orman aynı orman fakat aşık bakınca romantizmi görür avcı bakınca av hayvanlarını görür."

kapalı kitap nasıl olur merak edenler için incil okumalarını tavsiye ederim. kuranda tevil edilemeyecek mesele yoktur fakat bir hristiyan hz isa'nın soy ağacındaki çelişkiyi kendini yırtsa bile tevil edemez ayrıyeten incilde öyle ayetler var ki hz isa'nın insan olduğunu söyler öyle ayetler de onu ilah mevkine yükseltir. işte anlam kapalılığı budur. asla ortayı bulamıyosun. ne denildiği anlaşılmıyor. incilin içine havari sözleri karışmış, tercüman hataları karışmış, papazların sözleri karışmış. hangisi ayettir hangisi hadistir hangisi tefsirdir hangisi siyerdir anlaşılmıyor. işte nur topu gibi kapalılık abidesi...

meryem 10 ve ali imran 41 çelişki iddiasına cevap

aşağıdaki yazıyı bir kafir yazmış aynen aktarıyorum:

Örnek 1)

FİRAVUN, çevresindeki ileri gelenlere dedi ki, Bu gerçekten bilgin bir sihirbaz! sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?

Şu'ara suresinde Firavunun söylediği tipatip aynı söz Araf suresinde Firavunun kavminden ileri gelenlere hamledilmiştir.

Firavun'un HALKINDAN İTİBARLI KİŞİLER dediler ki “Bu gerçekten bilgin bir sihirbaz!" Sizi yerinizden, yurdunuzdan çıkarmak istiyor, Şimdi ne buyurursunuz ? (sihri kelimesi de unutulmuş)

Örnek 2)

Zekeriya "Rabbim! Öyleyse bana bir alamet ver" dedi. Allah: "Senin alametin, sağlam ve sıhhatli olduğun halde ÜÇ GECE insanlarla konuşamamandır" buyurdu.

Meryem Suresinde Allah, Zekeriya'dan, ÜÇ GECE konuşmamasını istemişken, Ali-İmran suresinde ise bu ÜÇ GÜN olarak zikredilmiştir.

"Ya Rabbi! Bana bir alamet ver" dedi, Allah :"Senin Alametin ÜÇ GÜN, İşaretle anlaşma dışında insanlarla konuşmamandır; Rabbini çok an, akşam sabah hamd et" dedi. (Rabbini çok an, akşam sabah hamd et - Kısmı da ilk surede yok)

elcevap:

1-) firavun bir söz söylediyse onun benzerini söylemek veya tekrarlamak yanındaki kişilere haram mı? benzer sözleri söylemeleri yalakalığa işaret eder çünkü lider bi söz söyleyince onun yakınındaki şakşakçılar papağan gibi liderlerinin sözlerini tekrar ederler. 

2-) [a] hz zekeriya ile allah arasındaki diyalog arapça değildir ki ayette motomot aynı lafızlar kullanılsın. allah bizlere olayı tercüme ederek anlatıyor. belki lisanla bile konuşmadılar sadece hz zekeriya'nın içinden bir his geçti allah da o hisse mukabil başka bir hisle cevap verdi. yani direkt zekeriyanın kalbine manayı koymuş olabilir nitekim allah bal arısına vahyettiğini söylüyor. şimdi bal arısıyla gerçekten oturup arapça diyaloga mı girdi diyeceğiz? 

[b] bir cümle farklı şekillerde tercüme edilebilir. mesela I get up early gibi basit bir cümle bile (ben erken kalkarım) veyahut (erkenden kalkarım) şeklinde tercüme edilebilir. ayetin birinde diyoki üç tam gece ليال سويا diğer ayette ise üç gün konuşamayacaksın diyor. üç tam gece ile üç gün arasında fark yoktur. 24 saat ile 1 gün aynı şeydir. 60 dakika ile 1 saat de aynı şeydir.

[c] bir ayette diyor ki "insanlarla konuşamayacaksın" diğerinde diyor ki "konuşamayacaksın fakat sadece işaretle anlaşabileceksin." burda da çelişki yok bilakis tamamlayıcı ifadeler var. benim ağzımdan hiçbir kelime çıkmasa da ben işaret yoluyla iletişim kurabilirim.. 

allah burda "sen asla iletişim kuramazsın" demiyor sadece iletişim yollarından birinin iptal edileceğinden bahsediyor.

19 Şubat 2021 Cuma

kalbin düşünmesi

1-) peygamber, beynin fonksiyonunu bilmiyor ehehe kalp düşünür diyiyor eheheh

أعدى عدوك نفسك التي بين جنبيك

en büyük düşmanın iki kaşının arasındakidir (hadis)

peygamber as'ın bu hadisi bize gösteriyor ki beynin ne işe yaradığı o devirde gayet iyi biliniyordu üstelik iki kaşımızın arasındaki bölgede frontal lob bulunur. bu bölge İRADE'den sorumludur. muhteşem bir hadis gerçekten...

2-) kuranda "kalpleri vardır akletmezler" ayeti var bu bilimle çelişiyor ehehe çünkü kalp düşünmez ehehe

bir kelime ya hakikat manasında kullanılmıştır veyahut mecazidir. ister hakiki manada kalp diyelim ister mecazen iki durumda da HİÇBİR problem yoktur.

ör: imam gazaliye göre kalp kelimesi ile insandaki ruhun hakikati - özü kastedilir yani kalbi mecaz manada kabul ediyor.

eğer hakikat alırsak yine bir problem yoktur çünkü kalpte 40.000'den fazla nöron vardır. kalbin beyne gönderdiği sinyal beynin kalbe gönderdiğinden çok daha fazladır.

3-) "yapay kalp takanlar neden hala düşünebiliyorlar?" cevap: çünkü insan monist değil dualist bir yapıdadır. gören göz değildir beyin de değildir gören RUHtur. nöronlar vs hepsi ruhun birer yansımasıdır, şehadet alemindeki bir görüntüsüdür. göz görmez ruh görür eğer gören göz olsaydı biz gece rüya görmezdik gözlerimiz kapalı olsa dahi görüyoruz hatta beynimiz dursa dahi görüyoruz nitekim öldükten sonra tekrar dirilen bazı şahıslar şuurlarının yerinde olduğunu ve işık gördüklerini söylüyorlar... ayrıca şöyle düşünelim tip çok ilerledi ve ahmet ile mehmetin beyinlerinin bir kısmını birbirlerine naklettik. şimdi ahmedin vücudunda mehmetin sol beyninin %25i ve sağ beyninin %25i var. biz ahmede ahmet diyebilir miyiz??? madem bizi biz yapan nöronlardır ve her şey nörondan ibarettir o halde beyinler iç içe geçerse biz hangisi olacağız?? bizi biz yapan şey nedir? hakikatte düşünen ne beyindir ne de kalptir. düşünen şey ruhtur. bizim özümüz mahiyetimizdir. insanın bu özüne de mecazen kalp denir. ayetteki kalp ifadesini mecaz da alsak hakikat da alsak hiçbir problem yoktur.


4-) kalpte nöron var o halde kalp düşünebilir dedin fakat bağırsakta da nöron var bağırsak düşünür mü diyeceğiz senin tezine göre? üstelik bağırsakta kalbe oranla çok daha fazla nöron mevcuttur.

her nöron aynı işi yapmaz aralarında iş bölümü vardır mesela kafamızın arkasına bir darbe yesek kör oluruz çünkü oradaki nöronlar görme işini icra eder fakat bağırsağına darbe yesen hala görmeye devam edersin yani düz mantıkla tüm nöronlar aynı işi yapar demek doğru değildir. bağırsaktaki nöron ile kalpteki nöronun vazifesi aynı değildir ayrıca olayı nöron sayısına indirgemek cahilliktir zira x işini yapan 10 tane nöron z işini yapan 1000 tane nöronla kıyaslanamaz. yüz tane helikopter 1 tane denizaltının yaptığı işi yapamaz. 10 tane doktor 1 tane marangozun yaptığı işi yapamaz.