1) moğollar ve çinliler sayısız türkü katletmiştir. türkler boyun eğip onların dinine mi geçmiştir?
2) kuteybe'nin türkleri sırf türk olduğu için katlettiğine dair delil getiriniz.
3) kuteybe türk kanı döktüğü için ona düşman olmak zorundaysak o halde türk kanı döken herkese düşman olmalıyız. eğer böyle tutarlı olacaksak bilinmelidir ki türklerin kanını yine en çok türkler dökmüştür. örneğin bilge kağan açıkça diğer türk boylarını kesip yağmaladığını övünerek anlatmaktadır.
"halkı besleyeyim diye kuzeyde oğuzlara, doğuda kıtany, tatavı halklarına, güneyde çine büyük bir ordu ile on iki defa sefer ettim, savaştım."
orhun abideleri / kültigin yazıtı / doğu yüzü
"kırgızlara baskın düzenledik uykularını mızraklarla açtık."
orhun abideleri / tonyukuk yazıtı / kuzey yüzü
"annem sultan ve analarım, ablalarım, prenseslerim; bunların dirisi cariye olacak, ölüsü de sağda-solda ortalıkta kala kalacaktı. kültegin olmasaydı hepiniz ölecektiniz."
orhun abideleri / kültigin yazıtı / kuzey yüzü
"bars bey bize ihanet etti, kendisini öldürdük. halkını köle cariye aldık."
orhun abideleri / kültigin yazıtı / doğu yüzü
selçuklu tarihinden, türk boylarının birbirleriyle olan savaşlardan, osmanlı macar savaşlarından, taht kavgalarından yüzlerce örnek verilebilir ancak arif olana yukardaki üç
beş misal kafidir.
kuteybe'nin hizmetinde 3.000 kadar türk okçunun olduğu tahmin edilmektedir.
Eski Türklerde kölelik
Geniş anlamı ile dünyadaki köleliği böylece değerlendirdikten sonra eski dönemlerden başlayarak Türk sosyal hayatında bu kurumun varlığı konusuna da bir göz atmak yerinde olur.
Eski Türklerde köleliğin varlığını, Çin kaynaklarından öğreniyoruz. O dönemde Çin’de oldukça gelişmiş olan bu kurum, Türk kavimlerine de geçmiş, özellikle karşılıklı akınlar sonucu alınan esirler, köleliğin yerleşmesinde büyük etken olmuştur.
M. Ö. 300’lerde Çin’de Ch’in yönetimi sırasında dağınık bir durumda bulunan Hunlar’ın devşirilerek Şan-tung’da satılması, Çin tarihinde ilk köle isyanlarına yol açmıştı. Bu olaylar sonucu, özgürlüklerini kazanan Hunlar, Chao sülalesini kurmuşlardı5.
Hunlardan başlayarak eski Türklerde köle kullanılması kaynaklarda söz konusu edilmektedir. Han döneminde bunlar, ev köleleri daha doğrusu büyük evlerde uşak olarak kullanılan hizmetçilerdi. Tobalarda ise kölelerin bir kesimi üretim alanlarında, bir kesimi ise çoban olarak büyük otlaklarda çalıştırılıyordu [6]. M. Ö. 206 ile M. S. 220 arası Kora kavimlerinde de kölelerin varlığından söz edilmektedir [7].
Eski Türklerde köle kullanımı konusunda en sağlam kaynak 'kuşkusuz yazılı belgelerdir. Bunlar içerisinde eskilik açısından ilk sırayı Orhun yazıtları almaktadır. Nitekim yazıtlarda yer yer “kul”, “câriye” sözlerine rastlamaktayız [8]. Ancak bunların verdiği kavram geniş olduğu kadar bu kişilerin sosyal durumu konusunda da yeterli ve doyurucu bilgi ile karşılaşamıyoruz.
Uygurlar döneminde ise yeni bulunan Köle satış belgeleri'nden bu kurumun varlığını daha açık ve kesin olarak değerlendire- biliyoruz. Bu belgelerden anlaşıldığına göre kadın ve çocuklar, borçlanmadan dolayı köle durumuna düşebildikleri gibi para ve mal karşılığında da satılabilmektedir. Bu konu ile ilgili 14 Uygurca metin bulunmaktadır. Bu belgelerden üçü, önceden köle olmayan kişilerin sonradan köle olarak satılması; sekizi, köle olan kişilerin bir başkasına satılması; biri, kölenin âzâd edilmesi; bir başkası, bir köle ile bir câriyenin evlendirilmelerine izin verilmesi; biri de Orta Asya şehirlerinden köle ve câriye satın alınması konusundadır. Ayrıca bir vasiyetnamede de bir ağabey, öteki malları ile birlikte iki kölesini de erkek kardeşine bırakmaktadır [9].
Köleliğin eski Türklerdeki varlığı, bir de bu konuda kullanılan söz ve kavramlarla ortaya çıkmaktadır. Kök Türkçe ve Uygurcada genel anlamda “kul”, “başka birine tâbi kimse, hizmetçi” karşılığında geçmektedir. Câriye için de “kün”ün kullanıldığım görüyoruz [10]. “Kün” sözü, “dişi kul” olarak değerlendirilmiş, “kul” gibi genel bir anlam kazanmamıştır; doğrudan doğruya “câriye, kadın köle” anlamına gelmektedir; “karabaş” da aynı anlamdadır. Ayrıca, Uygur metinlerinde bir de “küngüz” sözü var; bu da câriye karşılığında kullanılmış [11]. öte yandan “kulsıg” sözünün de “köleye yakışır” diye bir anlam taşıdığı söz konusudur[12].
Uygurlardan sonra Karahanlılar, Harzemşahlar ve özellikle Selçuklular dönemlerinde eskiden beri süregelen kölelik, artık yavaş yavaş yerleşik hayata geçen Türklerde kesin çizgilerle belirmeye başlar. Nitekim, Harzemşahların kurucusu Anuş Tigin, Selçuklu emirlerinden Bilgi Tigin tarafından Gürcistan’da satın alınarak sarayda yetiştirilmiş ve sonra Har ez m valiliğine gönderilmiş Garca adlı bir Türk kölesidir. Ayrıca, X. yüzyılda en güzel ve en beğenilen kölelerin Türk illerinden satın alınanlar olduğunu, Horasan’da Türk köle ve câriyelerin değerlerinin 3000 dinara kadar çıktığını, o yüzyıl coğrafyacılarından İbni Hav kal, Kitabü Sûreti'l-arz adlı eserinde söylüyor [13].
İşte bu dönem sosyal hayatında daha da artan köleliğin varlığını, Türk kültür tarihinin en eski ve önemli belgelerinden olan Divani¡ Lügati’t-Türk'te bulabiliyoruz. Türklerin islâmiyete geçişlerinin ilk yüzyılında yazılmış olmasına karşın Türk yaşayışının gerek kendi döneminde gerek geçmişine özgü çok zengin malzemeyi içine alan bu önemli kaynakta, köle için genel olarak “kul” denilmektedir [14]. Ayrıca, “tigin” sözünün de kul, köle için kullanıldığı görülür [15]. Kâşgarh, rengi gümüş gibi olan köleye “gümüş tigin”, güçlü kuvvetli köleye “güç tigin”, doğan (çağrı) kuşu gibi yırtıcı köleye de “çağrı tigin” denildiğini belirtiyor [16]. Ayrıca, erkek ve dişi ayarımı gözetilmeden kölelere “karabaş” adının verildiği de söz konusudur.
Öte yanda köleliğin XI. yüzyıl topluluklarında geniş yer tutan bir kurum olduğunu, Divan'da gerek onlara verilen adlardan gerek kölelerin sosyal hayattaki durumunu yansıtan sözlerden anlamaktayız [17].
mustafa kemal'in yazdırdığı lise tarih kitabında türklerin kendi rızalarıyla islama geçtikleri yazmaktadır.